Gazze krizi ile birlikte, bütün televizyon kanallarında, “Büyük Orta Doğu Projesi” veya “Büyük İsrail Projesi” konuşuluyor. Bugüne kadar, bu kavramlardan uzak duranların, konu hakkında yeterince bilgi sahibi olduğu anlaşılıyor.
Doğrudur, Tevrat’ta Akdeniz’den Fırat’a kadar uzanan topraklar, İsrailoğullarına vaat ediliyor ama bu kadar bilgiliydiler de bugüne kadar neden sustular ve neden halkı aydınlatmadılar; Tayyip Erdoğan, Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanı olduğu için mi yoksa “komplo teorisyeni derler” diye mi?
Son olarak İsrail’in gözü dönmüş başbakanı Netanyahu, “Yeşaha kehaneti gerçek olacak” deyince artık sular seller gibi Tevrat’tan pasajlar okuyorlar…
Peki gerçekte bir dinler arası savaş mı var yoksa din, ekonomik ve siyasi hedefler için alet olarak mı kullanılıyor?
***
Bu sütunda ve 1996 yılından beri yazdığımız gibi Büyük Ortadoğu Projesi, 20’nci yüzyılın başında İngiltere’nin projesi olmakla birlikte, daha sonra ABD ve İsrail tarafından ele alındı. ABD’de bu proje, Başkan Yardımcısı W. Wilkie tarafından “Tek Bir Dünya” adı altında kitap olarak da ortaya konuldu. Kitap, 1951 yılında Türkiye’de de yayınlandı.
İsrail de hemen ardından MOSSAD vasıtasıyla bir plan geliştirdi.
İsrailli yazar Şalom Nakdimon‘a göre Osmanlı’ya ihanet eden Bedirhan‘ın torunu Kamuran Ali Bedirhan, Paris’teki İsrail Büyükelçiliği’nde istihbarattan sorumlu yarbay Bin David ile görüştükten sonra 1958’de SAVAK”ın daveti üzerine Tahran’a yerleşti. Orada Lübnanlı politikacı Sami Sulh ile tanıştı. Sulh, Bedirhan‘a, Suriye, Irak ve Lübnan’ın federal birlik halinde birleşmesi, daha sonra bu birliğe Kürdistan, Hicaz, Yemen, Türkiye ve İran’ın katılması ve nihayet ilk fırsatta İsrail’in de birliğe dahil edilmesi hakkında fikirlerini anlattı.
MOSSAD temsilcisi Bin David, Bedirhan’a, Sulh‘un planına yeni bir fikir eklemesini önerdi. Bu fikir, Arap Birliği kavramının yerine Orta Doğu Birliği kavramının kullanılmasıydı.
İngiltere ve ABD vatandaşı Yahudi tarihçi Bernard Lewis, ABD Başkanı Baba Bush döneminde başdanışman olarak görev yaparken projeye son şeklini verdi ve tepkileri ölçmek için 1996 yılının 6 Ocak günü, İstanbul’da Yapı Kredi Plaza’da bir konferans verdi…
Lewis,”Ortadoğu’nun çok yönlü kimliği üzerine” konulu konferansında “Ulus, halk, devlet, millet, milliyet” gibi kavramların anlamının, ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişebildiğini anlattı ve sözü bir Ortadoğu kimliği oluşturulmasına getirdi…
Lewis‘in gösterdiği haritada Ortadoğu kimliği oluşturulabilecek ülkeler olarak, Türkiye, Suriye, Lübnan, Irak, İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen, Körfez ülkeleri ve Mısır’ın esas alındığı görülüyordu.
Lewis,”Pantürkizm, Panarabizm ve Panislamizm tutmadı” dedi ama “Siyonizm”den hiç söz etmedi.
İşte Turgut Özal’ın “Türk dediğin nedir ki?” demesinin arka planında bu proje vardı. Bugünkü iktidar ise halkın desteğini hep arkasında tutabilmek için “Osmanlıcılık görünümlü İhvancılık” yaptı. Türk kimliğine bu yüzden savaş açtılar, İhvancılık çökünce, “Türkiye Yüzyılı” demeye başladılar. İçinde Türk olmayan bir Türkiye yüzyılı…
***
Şimdi Gazze krizi dolayısıyla miting yapıyorlar ve devamlı dini mesaj veriyorlar. Sahi bu savaş, bir din savaşı mıdır? Sorunun cevabını emekli tuğgeneral Osman Aydoğan veriyor:
“İsrail özellikle göçlerle artan nüfusuna hayat alanı yaratmak ve çölleşen Ortadoğu’da su kaynağı olan Suriye’ye ait Golan Tepelerini elinde tutmak istiyor… Filistin sorununda ‘din’ konusunu öne çıkaranlar en fazla İsrail’e ve Siyonizm’e hizmet ediyor. Zaten Siyasal İslam’ın yeryüzündeki en büyük efendisi ve Siyasal İslam’ın yeryüzündeki Kabe’si ABD oluyor… Ve Siyasal İslam’ın karıştığı her bir sorun kördüğüm olup ABD’ye, İsrail’e ve Siyonizm’e hizmet ediyor… En azından Hamas’ın ne işe yaradığı Filistin sorununda görülüyor… “
Tabii krizin arkasında, Büyük İsrail oluşturarak enerji kaynaklarını kontrol etmek var ama dünyadaki Siyasal İslam’ın şimdiki kıblesi Washington’dur. Konuyu sadece din savaşı gibi göstermek, Küresel Haçlı Seferi’ni meşrulaştırmaya hizmet ediyor.